Tüm dünya ülkeleri gibi Türkiye’de küresel ekonominin etkisi ve dinamikleri altında kendi yolunu bulmaya, iç ve dış dengelerini sağlamaya çalışmaktadır. Küresel ekonominin ve uluslar arası rekabetin dinamiklerinin temelinde ise teknoloji ve inovasyon yatmakta, bilgiyi üreten ve onu ekonomik değere dönüştüren ülkeler ise küresel rekabet ortamında en başarılı ülkeler sayılmaktadır.
Ülkelerin teknolojik düzeyleri aynı zamanda rekabetçi güçlerinin de göstergesi olmakta, Araştırma- Geliştirme, eğitim ve yenilik konularına gereken önemi veren ülkeler hep kazanmakta ve dünya birinci liginde oynamaktadırlar. Teknolojik düzey bağlamında ülkemiz Türkiye, daha çok orta teknoloji grubunda, katma değeri düşük ürünler kategorisinde yoğunlaşmakta, ileri teknoloji ürünleri üretiminde ve ihracatında dünya sıralamasında hep son sıralarda yer almaktadır. Bu konuda daha net bilgiler almak isteyenler Uluslararası Yönetim Geliştirme Enstitüsünün hazırladığı Dünya Rekabet Gücü yıllıklarına müracaat edebilirler. Teknolojik düzey kıyaslamalarında bir diğer kriter de teknoloji ve yenilik üretme ölçüsü olarak değerlendirilen patent sayısıdır. Maalesef Türkiye’de patent başvuru sayısı da düşüktür. Yapılan bir araştırmaya göre Amerikalılar 1.000.000 patente 1911 yılında ulaşmışlar. 2009 yılı itibarı ile 8.000.000 adet patent tescili vermişler. 2022 yılında ise 10.000.000 patente ulaşmayı hedeflemişler. Türkiye’de ise henüz 1.000.000 patente ne zaman ulaşmamız gerektiği ile ilgili hiçbir hedef bulunmuyor. Türk Patent Enstitüsü Başkanı Habip ASAN, Cumhuriyetin 100. Yıldönümünde yani 2023 yılında yılda 50.000 adet patente ulaşacak alt yapı çalışmalarının yapıldığını belirtmişti. Türk patent enstitüsünün web sayfasında 2008 de 7137, 2009 da 7241, 2010 da 8343, 2011 de ise toplam patent başvurusunun 10241 olduğu görülüyor. Maalesef patent sayısının diğer ülkelerle kıyaslanmasında Türkiye’nin teknoloji ve yenilik üretiminde yetersiz olduğu ve yerinde saydığı açıkça görülüyor. Türkiye patent fakiri bir ülke olarak değerlendiriliyor. Buluş, geliştirme ve yenilik sayısında yetersizlik Türkiye’nin teknolojideki gelişimini de olumsuz etkiliyor. Türkiye’nin teknolojide çağ atlaması, yenilikçiliğe dayalı bir ekonomik yapıya sahip olması için öncelikle AR-GE’ ye ayrılan kaynakların artırılması, yeterli ve nitelikli AR-GE personelinin yetiştirilmesi, AR-GE’ ye ulusça önem verilmesi şarttır. AR-GE sadece özel sektörün meselesi olmamalı. Üniversiteler, araştırma merkezleri ve enstitüler, sivil toplum kuruluşları ve hükümet bu konuda koordineli çalışmalıdır. Hedef; Türkiye’nin teknolojik düzeyinin yükseltilmesi ve yenilikçiliğe dayalı bir ekonomi haline gelmesidir. Bu konuda sorumluluk sahibi herkes elini mutlaka taşın altına koymalıdır. Türkiye 2023 yılında gelişmiş ülkeler liginde oynamalı ve başa güreşmelidir.